Muhammet Özünal
Muhammet Özünal
09 Ocak 2017 Pazartesi 12:27
Osimo kovalarken...
İnsan azar.
Birden değil.
Azar, azar
İnsan azar.
Kalpler değil
Akıl azar.
Aklıyla Şahadet Âlemi’nden yola çıkıp, Mevla ile bağ kurması beklenen insan, aksine kendinde akılla Mevla’nın karşısına çıkma cüretini bulmuştu. Michelangelo’nun meşhur Musa heykelini yapıp sonrasında heykelin dizine elindeki çekiçle vurup “Ya Musa, ayağı kalk!” hitabı Rönesans’ın ilahi olana küstah başkaldırısından başka bir şey değildi. İlah da Musa’ya böyle emretmişti: “Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuva’dasın.”. İnsan artık kendi diliyle değil, diğer canlılarla tanrının diliyle konuşuyordu.
Rönesans, sanatı tanrıya meydan okuma olarak tanımladı. Din adamlarının yanlışını, dine fatura etti. İlk çağda sanatın tarifini yapan Aristo “Sanat, tanrıyı taklit etmektir.” şeklinde mütevazı bir tanımla yetinmişti.
Başlangıçta “Düşünüyorum o halde varım.” diyerek varlık iddiasında bulunan insan, nihayetinde: “Tanrı öldü.” çıkışıyla bir bakıma kendi ilahlığını merkeze aldı. Mevla ile olan tüm bağını kopardığı yetmezmiş gibi, O’nun ölüşünü görmüşlük ve ona karşı üstün gelmişlik yanlışını toplumun amentüsüne sundu.
Oysa uzayda dört yüz ışık yılı öteye gidildiğinde mikroskobik canlıya dönüşen insan cüzi iradesiyle; külli irade karşısında faniliğiyle ne kadar var ve mutlak varlığa neyiyle hasım olabilirdi ki?
Hâlbuki insan karşı duruşu kadar değil, iyinin ve güzelin yanında oluşu kadar insandır. Bu yüzden bırakıp gideceklerinin sevgisiyle değil, kavuşacaklarının hayali ve özlemiyle yaşamalıdır. Bilmesi istenenin; bilinmek, yanlışına kendini kaptırması mazur görülecek bir hata da değildir. İnsanın kıt aklıyla, kendisi dışındaki her şeye meydan okumada sınır tanımaz tavra bürünmesi ne denli akıllıcadır? Modern insanın 1912’de ilk aynı zamanda son seferini yapan; bin beş yüzden fazla yolcusuyla suya gömülen Titanik için “Tanrı bile batıramaz.” Uzay mekiğine “Challenger-Meydan Okuyan” ismini vermesi, Sanayi Devrimi şımarıklığını özgüven kılıfıyla servisi, insanlık tarihinin ikincil akıl tutulmasıydı. Akıl değişim işlevinden kendini dönüşüme evirmesi kendi mutasyonunu doğurur. Değişimde mevcut korunarak üzerine yeni bir şeyler ilave etmek söz konusudur. Ağacın bir önceki halkasına yeni yılda, yeni halkalar eklemesinde olduğu gibi. Yeni halka eskiyi koruyucu bir kuşatma eylemi içindedir. Bu koruyucu tavır büyüme ve gelişmeye hizmet eder. Yeni halkanın erdemli değişim şuuru gelecek yıllarda kendisinin de korunmasını sağlayacak bir aklın devamına katkıdır. İstikbalin köklerde oluşu bu yüzden hayatilik arz eder. Dönüşümde ise eski olanla bağını koparma vardır. Sancılı süreçler başlatır, isyanlara zemin hazırlar. Katırları çoğaltır, küheylanları azaltır. Çoğunlukla da çöküşlerle sonuçlanır.
İnsan, zaman ilerledikçe makine ve hizmetlere akıl kazandırma işlevinde hızını alamamış olacak ki şehirleri dahi akıllandırmaya çalışmaktadır. Hatta insani aklın işlevinin makinelere devri, farkında olmadan insanı balık hafızalı varlığa dönüştürme sürecini başlatmıştır.
Gün geçtikçe akıllanan, duygusallıktan mahrum makinelerin insafına kalan insan, bir gün Mevla’sını hatırlar mı? Etme bulma dünyasının neticesi olarak aklı veren, akıl verilenin isyanına mı muhataptır! Mevla’sına mahviyetle, ram olmanın aksine, mevcudiyetle karşı çıkan insan, hafıza körelmesi sonucunda; Allah ile olan kavgasında başarıya ulaşması bir kenara, kendi icadı olan ruhsuz makinelerin başkaldırısı karşısında acizleşmiş bir akıbetle karşılaştığında sorunun üstesinden gelme becerisini gösterebilecek yetenekte midir?
Aklen gerilemiş, ters evrimle maymunlaşmış insan, aklıyla akıllandırıp ürettiği kendinden daha akıllı makinelerden bir gün merhamet dilenir bir hale düşünce, umduğu merhameti bulma olasılığı nedir? Allah’a karşı varlık iddiasında bulunan insan aklının vücuda getirdiği, ruhsuz ve akıllı ürünler karşısındaki aczi, yoksa ilahi bir intikam mıdır?
İmtihan, insanı aklıyla değil kalbiyle muhatap alan Allah’ın insana verdiği cüzi akıldan beslenen bir akılla aciz içinde bırakıp; intikam alma ve insana haddini bildirme serüveni midir? Bir gün insanı Osimo’nun önünde ondan merhamet dilerken bir yandan da “Beni bu zalimden kurtar, sana sığınırım Allah’ım.” ironi yalvarışı ne kadar kabul görür? Doğrusu bu, merak uyandıran bir akıbettir. Bir gün Osimo-İnsan arasında yaşanması muhtemel sahneyi görenlerin ne kadarı güler ne kadarı ağlar?

Anahtar Kelimeler:
MusaMichelangelo
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.